Malum, sitenin server göçmüş ve içindeki tüm yazılar silinmişti. Bu yazıya kadar kurtarabildik. Bu yazı tekrar yazıldı. Tekrar yazdığım yazıları sevmem ama siz sevin smfdskjd
Evet, karşımda biri entarili, biri baksırlı olmak üzere iki herif, bir de ev sahibesi duruyordu. Entarili olan büyük bir sıcaklıkla karşılamış ve hızlı bir tanışma faslına geçmiştik. Eşyalarımı değiştirip, günler sonra duş aldığımdan kendimi tekrar insan gibi hissederek salon gibi kullandıkları mutfağa geçmiştim. Gerçi saç sakal birbirine girmişti, nefes alıp konuşabilmek dışında pek insanlık tarafım yoktu sdkjfsd
Yabancı memleket insanlarının en sevdiğim özelliği olarak, hemen dolaptan bir bira çıkarıp koydular önüme. Bayılıyorum bu insanların dolaplarında sürekli bira olmasına. Biradan, yollardan, müzikten falan bahsederken ara ara baksırlı eleman da mutfağa geliyordu. Kapıda şöyle bir tanışmış, bisiklet turcusu olduğumu öğrenmiş, “you are crazy man” diyip gitmişti. Her mutfağa geldiğinde de aynı tepkiyi veriyordu başını iki yana sallayarak, inanamayan bir ifadeyle. Gerçi inanamayan kısmını ben uyduruyorum çünkü genelde adamın gözler kapanmaya yakın duruyordu. Kapısını her açtığında evin içine yayılan keskin ot kokusu durumu açıklıyordu dsjfds Çekip çekip bana sarıyordu pezevenk. dsjnf
Sıkıntı olmazsa orada iki gün kalmak istediğimi çünkü çocukluğumdan beri görmeyi çok istediğim Prag’ı gezmek istediğimi söyledim. Şu ana kadar hiçbir evde iki gün kalmamıştım.
Entarili eleman Faslıydı ama Berberiydi. İspanya’ya göçmüş, İspanyol vatandaşı olmuş. Şimdi Çekya’da yanlış hatırlamıyorsam Ebay gibi bir sitede çalışıyordu. Sürekli kendi ülkelerimizdeki saçmalıklardan bahsettik ve Arap kültürüne maruz kalmış ülkelerin birbirine ne kadar benzediğini konuşup güldük. En saçma muhabbetimiz, Türkiye’nin neden Turkey (hindi) isminde olduğuydu. Ben sizin ülkenize bizde Fas deniyor diyince baya bir şaşırdı dsjfds Turkey ve Türkiye arasında en azından bir ses benzerliği var da Morocco ile Fas ne alaka aq dsjfjsd Egpyt’in Mısır olması falan. Neyse.
Bisikletimdeki Kızıl Yıldızı görünce, burada Sovyetlerin baskıcı rejimi sebebiyle sosyalistleri hiç sevmediklerini ve dikkat etmemi söylediler. Aslan, biz bu yıldızı Türkiye’de bile taşıyoruz, sen rahat ol sdfkjsdkj. Ülkedeki sovyet baskısı biter bitmez Prag’daki bir tepede bulunan Stalin heykelini indirip, yerine metronom anıtı dikmişler. Zaman devam ediyor gibisinden bir mesaj içeriyormuş. Neyse.
Biraz da yan komşu teyze hakkında gıybet yaptık tabi. sjfedj. Teyze, Faslının burada olmasına uyuz oluyormuş. Biraz milliyetçi bir tavır sergiliyormuş. Faslıyı balkonda gördüğünde hemen tersleyecek bir şeyler buluyormuş dsjfjds. Faslı, teyzeden o kadar yılmış ki, onu anlatırken gözlerini devirerek takındığı yılmış surat ifadesi muazzamdı sdjfs.
Ertesi gün Prag’da gezilecek yerleri, uygun fiyata yemek yenilecek yerleri, metroyla nasıl dönebileceğimi falan tarif ettiler ve ben yatış moduna geçtim. Gerçi ne kadar geçsem de rahat bir yatakta olsam dahi uyuyamıyordum. Müziği açıp, zuladaki viskiden bir kadeh yuvarladım. Bilgisayar o sıralarda çalışmama ısrarında olduğu için girip bir şeyler yazmak istedim ama beceremedim. Fokin kompüter.
Ertesi sabah kalktık, beraber ufak bir kahvaltı yaptık, gezilebilecek yerlerin üzerinden tekrar geçtikten sonra ben sevgili Prag şehir merkezine doğru pedallara yüklendim. Avrupa -ya da dünyanın herhangi bir yeri de olabilir- ülkelerinde şehir merkezine ulaştığınızı, etraftaki Asyalı turist sayısının yoğunlaşmasından anlayabilirsiniz sdjfsjs. Ya bunlar Lihteynştayn’da bile binlerceydi. Ülkenin nüfusundan çok Asyalı vardı sdjfdsk. Neyse. Etraf yine karınca sürüsü gibi Asyalı kaynıyordu. Bir heykelin önüne geçip onu inceleyebilmek, metrobüs sırası beklemek gibiydi. Ve ben böyle bekleme işlerini pek sevmem sdjfjs. Tabi sadece Asyalı turist yoktu, çok sayıda farklı ülkeden kafile geziyordu ve bu kafileler içinde Türk kafilesini aşırı kolay bulabiliyordunuz sdjfsdj. Diğer ülke kafileleri genellikle mikrofon / kulaklık kombinasyonu ile tek sıra halinde ilerliyordu. Ancak bağırarak bir şeyler anlatmaya çalışan bir adamın etrafında toplanmış bir kalabalık gördüyseniz, bu bilin ki Türk kafilesidir. Denendi ve %100 çalışıyor dsjfsjd. Test etmek için yuvarlak olmuş güruhun yanına yanaştığımda, ortadaki çaresiz adam, Nazım’ın burada yazdığı bir şiiri BAĞIRIYORDU sdklfjklssd.
Prag’ı tepeden gören bir parka tırmandım. Tepeden izlerken bir sigara yaktım. Ki ben gündüzleri sigara içmeyi hiç sevmem ama bu an, bir sigarayı hakediyordu. Yarım saat civarı izleyip soluklandıktan sonra, tekrar şehir merkezine indim. Kafka müzesinin bahçesini ve store bölümünü gezdim. Canım o an müzeye para vermek istemedi. Bazen içler dışlar çarpımı yaparım. Müzeye gideceğim parayla kaç bira içebileceğimi hesaplarım. Biraların sayısı fazlaysa, ben biraları seçerim. Tarih ve sanat düşmanı diyebilirsiniz, karşı koymam. Yani düşündüm, içeride kişisel eşyalar falan vardır muhtemelen. Ne olabilir ki? Ama bira öyle mi? İçinde bir sürü şey var dsjafjds. Şaka lan, abartıyorum, sövmeyin hemen. Tabi girmedim müzeye, o kısmı şaka değil ama o an gerçekten girmek istemediğim için girmedim. Hep olmayı hayal ettiğim sokaklarda insan güruhları arasında sakince sürüyordum. Etrafı inceliyordum. Gayet mutluydum yani.
Astronomik saatin oraya ulaştığımda, dayının biri eşinin ve çocuklarının fotoğrafını çekiyordu. Yenge hanımın baş örtüsü Türk gibi bağlanmış, dayının keli ve kıyafeti Türklüğünden ödün vermiyordu. Fotoğrafını çekebilsin diye durduğumda, dayı benim yabancı olduğumu düşündü ama Ingilizce olmadığından, şakalı bir şekilde “geç aslanım geç” dedi. “Geçiyorum bak!” dediğimde yaşadıkları şokun ifadesi muazzamdı sddsjsd Gerçekten de geçip gittim, durup muhabbet etmedim. Böyle biriyim ben.
Astronomik saatin önü, ellerinde kameralar, saatin hareket etmesini bekleyen embesil ordusuyla doluydu. Bak okuyucu, bunu sen de yapmış olabilirsin. Anlayışla karşıla embesil dediğim için ama bence öyle yani dsjfdsj Bu hareket olayının onlarca videosu vardır zaten, böyle bir anı neden gözlerinle izlemiyorsun da telefonun kamerasına mahkum ediyorsun kendini? Bir daha kaç kere izleyeceksin o videoyu ve bir daha ne zaman oraya gidip, o anlara tanıklık edebileceksin? Saçmalık. Benim gibi bir odun olursan, hareketleri bile beklemeden gidersin zaten, benim yaptığım gibi sdjfs. Gitmem lazımdı çünkü açtım. Açken ben, ben değilim. Gidonu, ev sahiplerimin tarif ettikleri ucuz yemek mekanına sürdüm.
Mekan herkesçe biliniyor olmalı ki, baya kuyruk bekledik yemeklere erişene kadar. Yemekler de gayet güzel ve büyük porsiyonlu. Şu an ne kadara mal olduğuna emin değilim ama yanlış hatırlamıyorsam 7 euro civarında bir para ödeyip, tepeleme dolu tabaklarda çorba, et yemeği, pilav ve bira aldım. O zamanın kuru ile 25 lira falan. Mis.
Yemekten sonra farklı mekanlarda farklı biralar tadarak akşam ettim. Hava kararmıştı ve bana söyledikleri metro durağını bulmam gerekiyordu ama bir türlü doğru durağa götüremiyordu beni harita sdjfds Yarım saat falan uğraştıktan ve bir ara “ulan sürerek mi gitsem” diye düşündükten sonra durağı bulabildim. Bineceğim hattın rengini ve inceğim durağı söylemişlerdi ama o hatta o durak görünmüyordu nsdsjsd. Yabancı ve dilini hiç bilmediğin bir ülkede metro kullanmak harika bir şey. Jeton almam gerekiyordu ama nereden nasıl alabileceğimi bir türlü bulamıyordum. Aynı zamanda son metronun saatine de yaklaşıyorduk. Mis gibi mis dsjsj. Zar zor birini bana yardımcı olabilmesi için ikna ettim. Tipimi gören mülteci sanıyordu herhalde. İneceğim durağı söyledim, hangi butona basmam gerektiğini söyledi ve aceleyle uzaklaştı. Merhaba dünyalı, biz dostuz.
Bisikletimle birlikte metroya bindim ve içimde her zaman bastırmaya çalıştığım “ellaaam işallah yanlış tren değildir” repliğinin binbeşyüz tekrarı ile yol almaya başladık. Belli bir saatten sonra bisiklete serbestlik tanıyorlarmış. Aklında olsun. Neyse. Metro ineceğim durağa ulaştı ve indim. Yer yüzüne ulaştığımda bir önceki gün haritada Praha 13 diye görünen meydana çıktım. Buradan göz kararı eve doğru sürdüm ama doğru sokağı bulabilmek için birkaç deneme yapmam gerekti. Eve giderken de bir markete uğrayıp, aksi bir teyzeden bira aldım. 6 tane bira aldım, tek poşet verdi. Teyzeciğim, bir poşet daha versen, yırtılı bu dedim ama inat etti teyze. Vermedi bir türlü. Evi bulana kadar şangır şungur şeklinde biraları maşaya çarpa çarpa poşeti bir kenarından patlattım tabi ben. Tamamen aptal bir görüntüyle eve vardım dsjkfds.
Eve girdim, mutfakta muhabbete başladık. Baksırlı eleman hala baksırıyla duruyordu ve yine dumanlı gözleriyle beni gördüğünde, you’re crazy man! diyip başını sağa sola sallamıştı. Hayat, evde bıraktığım gibi devam ediyordu dsjfs. Berberi abi muhabbet arasında “hişhiş sever misin?” dedi. Hişhiş ne aq dedim, bir iki açıklamadan sonra haşhaş olduğunu anlayabildim. Alkol dışındaki dünyaya fazla uzağım sdhsd. Ben pek sevmem, anlamam, bana etki etmez falan anlattım bir şeyler ama adam haşhaşa aşkla bağlı. Haşhaşı anlatırken gözlerinden ışık çıkıyor. Bizim memleketin dağları ne güzeldir, her taraf haşhaş tarlalarıdır, en kaliteli ürünler bizdedir falan sdnjfsdj. Gerçek bir haşhaş fanıydı abi. Balkona çıkıp, fazla ses etmeden bir haşhaş içtik. Ses edersek, yandaki manyak teyze çıkabilir diye korkuyordu ashhsa O anki hislerimi pek hatırlamıyorum ama ben zaten sigarayı bile nadir içen bir insan olarak, çek biralarını tercih ederim.
Ertesi sabah kahvaltı ve muhabbet ederken, Avustralya’dan arkadaşları geldi. Normalde göl kenarına kampa gideceklerdi ama eleman gelince muhabbete daldılar. Ben de yol hazırlıklarımı yapıp muhabbete yancı oldum. Eleman Avustralya’nın dev örümceklerinden bahsedene kadar da gayet yancı bir şekilde oturmuştum, mutluydum ama örümcek “artık senin gitmen gerekiyor kanka” uyarısı gibiydi. Adını bile duymaya tahammülüm olmayan bir hayvan. Hemen kaşınmaya başlıyorum dsnjfdsj. Hem de dev. Ulu manitu adına. Güzelce vedalaşıp, bol teşekkürlerimi ilettikten sonra tekrar yola koyuldum.
Sosyalleşmek ve sonrasındaki dev boşluk. Yine kapımdaydı. Bugün de çok fazla süremeyeceğimi biliyordum. Zaten geç çıkmıştım. Yol kenarında mc donalds görünce yemek yapmaya üşenip oraya girdim. Benimle beraber içeri girmiş bir futbol takımıyla beraber yemeğimizi gömdük. Kalkıp bisiklete gittiğimde gidon çantamı kasada unuttuğum aklıma geldi dsjfd. Siparişi verirken orada bırakıp, yemeğe dalmışım. Neyse ki, birileri alıp arkaya koymuş. Gidon çantamı olması gereken yere yerleştirdikten sonra kamp yeri bakınmalı sürüşüme başladım. Önce büyük bir markete girip yemeklik alışverişimi yaptım, pek kullanmıyor olsam da ucuz bir kask aldım. Orman içinden giden bir yoldaydım, çitlerde bir boşluk görünce içeri daldım, orman diplerine doğru gidip bir boşlukta çadırımı kurdum. Çadırı kurduktan sonra bastıran yağmur, viskim, müziğim. Yine yollardaydık, yine kamptaydık, yine sessizlik ve huşu içinde çadırın tavanına bakıyorduk.
Yine harika bir yazı efendim. Hikayeyi bir yerlerden hatırlıyoruz ama olsun. afsdfjghjsdsf
Çadır tavanı candır. Benim çadır tabuttan hallice olduğu için yan yatarken omuzunuz tavana değiyor. O nedenledir ki husky tavanı saray tavanı gibidir. Yeni yazılarınızı şüphe ile bekliyoruz.