Efendim selamlar!
Fethiye olarak planladığımız tur, benim birazcık sakatlanmam sebebiyle Kuşadası’nda kendini sonlandırdı. Önceki yazıda da belirttiğim gibi, ilk iki güne planlanan mesafeler benim için biraz fazlaydı ve beklediğim gibi üçüncü günden sonra ağrılar artmaya ve yayılmaya başlayınca, turu maalesef sonlandırmak durumunda kaldık. Şimdi evde kendimi toparlamaya çalışıyorum.
Turumuz, 7 Mayıs sabahı, saat 04:30 civarında basılan ilk pedal ile başladı. Önce Kadıköy’e indim ve iş saatleri haricinde rahatça bisikletimizi de bindirebildiğimiz Metrobüsle Beylikdüzü’ne gidip Osman abi ve Serhat abiyle buluşup, ilk zorlu tırmanışımızı metrobüs merdivenlerinde yaptık. Yüklü bisikletle merdiven tırmanmak %20 eğimli bir yokuşu çıkmaktan daha zor, inmek ise onun iki katı daha zor.
Günün hedefi 170km civarıydı ve güzehgahtaki en ciddi bölüm, 120 kilometre sonra karşımıza çıkacak Uçmakdere yokuşlarıydı. Uçmakdere zalımdı, Uçmakdere hayındı.. Uçmakdere nice genç bisiklet turcusunun sonu olmuş, nicesini hemen girişindeki mezarlığa gömdürmüştü. “Ey gidi Uçmakdere, içmem suyundan içmem” türküleri eşliğinde pedallara yüklendik Beylikdüzü’nden. 45 kilometre sonra ilk molamızı verip, Serhat abinin getirdiği keklere gömüldük. Biz kekleri kemirirken, torunu tombalağı köyünde bırakıp, Surly’ye binip kendini yollara vurmuş bir bisikletçi teyze “English? Turkish?” sorularıyla bize yaklaşıyordu. Hep bir ağızdan “TURKISH YENGE” diye selamladık teyzeyi dsfsdj. Kek ikram ettik, yemedi. Ne tarafa gittiğimizi sordu, sanırım yancı olmak istiyordu ama 130 kilometre ötedeki Şarköy’e gittiğimizi söylediğimde yüzünün aldığı ifade, ya bizim manyak olduğumuzu ya da istikametinin orası olmadığını söylemek istiyordu. “Teyze, kaç kurtar kendini!”, dedim çaktırmadan. “Ben bir kere elimi kaptırdım bu adamlara, ben yandım, sen yanma!” dedim. Teyze sakince yüzüme bakıp; ben yanmazsam, sen yanmazsan biz yanmazsak, nasıl çıkar turcusljfdsf şaka lan, öyle demedi tabi; anlayamadığım bir şeyler söyledi, kreme bulanmış yüzünde hafif bir tebessümle bastı pedala ve uzaklaştı.
Teyze gittikten sonra keklerimizi kemirerek, teyzenin dedikodusunu yaptık. Teyze gittikten 10 dakika sonra falan tekrar yola koyulduk. Her geçen dakika pedallara daha hırsla yükleniyorduk çünkü teyzeyi bir türlü yakalayamamıştık. Teyze ya bir sapaktan çıkmıştı ya da bizi adeta cebinden çıkarıyordu, yerin dibine sokuyordu, “o piskletleri satın siz goççikler” mesajı veriyordu. Osman abi, teyzenin bizi Şarköy’de karşılayacağı yönünde iddialıyken, ben teyzenin Çorlu’dan saptığı konusunda iddialıydım. Her geçtiğimiz kilometrenin sonunda “teyze nerede ya?” sorusu, gündemimizi oluşturuyordu. Teyze bizi hayata bağlayan etken olmuş, hızla geçilen kilometrelerin bizi yaklaştırdığı Uçmakdere gerçeğinin (acı gerçek) önündeki paravan olmuştu. Ama acı gerçek yakındı (ne yakını başkan, 120km diyorum ya sfssjk), Uçmakdere geliyordu ve kaçışı yoktu.
Nitekim Uçmakdere yokuşlarının başladığı yere geldik. Köyün imamı ve ilçenin cenaze arabası bizi mezarlığın başında karşıladı ? Osman abilerin son dalga geçişlerinden sonra tırmanışa başladık. Tırmanışlar, hiç bitmeyecek gibi görünen kısa ama sert yokuşlardan oluşuyor. Orman içinde sürdüğün için nispeten keyifli bir yol olsa da, hiç bitmediği için gerçekten çok yoruyor. En düşük vitese aldıktan sonra bile, daha ufak vites kaldı mı acaba diye vites kolunu zorlamaya devam ediyorsun skjfs Birkaç kez durup dinlenerek tamamı çıkış olan bölümü bitirdik.
Bu sürekli çıkış olan bölüm Uçmakdere bölgesinin yaklaşık üçte biri kadar sürüyor. Sonrasında sürekli iniş ve çıkışlar var. İnişleri de çok sert ve çok keskin virajları olduğundan oldukça tehlikeli. Her iki yönden de tırmanması çok zor bir bölüm gerçekten. Keyifli bir doğa rotası, çok güzel kamplık yerler var; keza ben tek olsam orada kesin kamp yapardım. İte kaka Uçmakdere’yi bitirip Mürefte Limanı civarında ilk gün kampımızı yaptık.
Kamp alanımız deniz kenarında bir çimenlik üzerindeydi. Komşu olarak birkaç köpeğimiz vardı. İlk günün menüsü olarak ton balığı, barbunya pilaki, pilav ve ayran vardı. Tatlı olarak helvamız, yemek sonrasında ise çayımız hazırdı. Henüz Mayıs ayında olduğumuzdan mütevellit, akşam çok serin oldu. Hepimiz çok yorgun olduğumuzdan ve çok soğuk olduğundan çadırlara geçip erkenden kalkmak üzere uykuya gömüldük.
İlk günün sonunda 156,5 kilometre sürdük, toplam 2,529 metre tırmanış yaptık, Uçmakdere’nin en yüksek yerinde 390 metre rakım gördük, ortalama hız 17,5, maksimum hız 57,2 olmak üzere toplamda 8 saat 57 dakika bisiklet üstünde kaldık. Kıç ağladı, ben ağladım…
[…] Yorumlar için teşekkür ederim, mutlu ediyor beni. Özel soracağınız bir şeyler olursa mail ile ulaşabilirsiniz. Elimden geldiğince Instagram falan eklemeye çalışıyorum, oradan da […]