Ege Turu Bölüm 6: “Last Days of Humanity”

Efendim selamlar!

Muhtaç olduğumuz kudreti, otel yatağının yumuşaklığında bulmuş ve huzurlu bir şekilde uyanmıştık. Otelde kalmış olmanın avantajı olan açık büfe kahvaltıyı gözümüzü bile kırpmadan gömdükten sonra, hemen hazırlandık ve yola çıkmak için aşağı indik. Ağrılarım her sabah olduğu gibi yoğundu. Evinize zorla çökmüş arkadaşınız gibiydi ağrılar. Her akşam “ben bu akşam gideceğim” diyordu ama sabah kalktığınızda kahvaltıya oturmuş, tüm sofrayı süpürürken görüyordunuz. Pek bi inatçıydı, pek bi yüzsüzdü, pek bi “yeter ama artık”tı…

[​IMG]

Otel sahibiyle ayak üstü sohbetten sonra tekrar yola koyulduk. Sabah saatleri olması nedeniyle trafik yoğundu. İzmir’den çıkana kadar da hemen hemen sürekli tırmanıştı. Trafiğin ve yokuşun etkisiyle bu bölümlerin gergin olması da kaçınılmazdı tabi. İzmir bile olsa büyük şehir olunca işler sıkıcı oluyor. Kalabalık, şehir içlerinin berbat yolları, sabah trafiği, tahammülsüz insanlar topluluğu. Türk insanı direksiyon başına geçince, hangi şehirde olduğu, hangi siyasi oluşumu desteklediği, normal yaşamdaki ruh hali falan farketmeksizin bir sığırlaşma evrimi yaşıyor. Anlık bir şey. Evinden çocuğunu ve eşini öperek çıkan adam, direksiyon başına oturup kontağı çevirdiği anda sığırlaşıyor. Yeryüzünün gördüğü en hızlı evrim. Maymundan geldiğine inanıyorsun da, otuz saniyede sığırlaşabileceğine mi inanmıyorsun? sdajklfads

[​IMG]

Menderes’e kadar ulaştıktan sonra trafik azalmış ve eski dostum mıcırlı asfalt geri gelmişti. Psikolojik oldu artık herhalde, bu mıcırlı asfalta çıkar çıkmaz enerji düşmesi ve ağrı hisleri artıyor. Dizdeki ağrılar artınca, dize daha az yük binmesi için ayak tabanımın farklı bölgeleriyle pedal basmaya başladım, bu sefer de aşil tendonunda ağrılar başladı. İlk üç gün yaptığımız benim için saykodelik olan mesafelerin vücuda yaptığı tahribat, artık iyice açığa çıkmaya başlamıştı. Menderes’ten başlayıp sahile kadar uzanan -hatta Kuşadasına kadar olan tüm bölüm de dahil edilebilir- bu yol, doğa içinden giden, genel olarak düz ve araç trafiği de olmayan bir yol. Yaşadığım ağrılar olmasa, mıcırlı asfaltına rağmen bisiklet sürmekten en zevk alabileceğim yerlerden biri olabilirdi. Yol kenarlarındaki meyve ağaçları da cabası. Dalları yere kadar uzanmış bir ağaçta, kara dut festivali verdiğimiz doğrudur. :)

[​IMG]

Yolun bitip sahile ulaştığı yerde yemek için mola verdik. Yol kenarındaki marketten, baş rollerini yeryüzündeki en iyi aperatif kombinasyonu olan peynir/domates/ekmek üçlüsünün paylaştığı bir alışveriş yapıp, marketin önüne soframızı kurup karnımızı doyurduk.

Yemekten sonra tekrar yola koyulduk ama ben artık tam anlamıyla yola koyulamıyordum, yol bana koyuyordu dsajklfas Önümüzdeki birkaç sağlam rampayı da kaplumbağa hızında aldıktan sonra Selçuk yolu ayrımında tekrar mola verdik. Taze sıkılmış nar sularımızı gömerken, artık zevk için yapılması gereken bu turun, bana sadece acı verdiğini ve turu Kuşadasında sonlandırmamızın doğru olacağını oy birliği ile kabul ettik. Çektiğim acılardan da mutlu değildim ama böyle bir karar alıp, beraber yola çıktığımız insanların planlarını etkilemekten de mutlu değildim. Serhat abi de dönmeye karar vermişti ama Osman abi biraz daha devam etmek istiyordu. İki ucu değil, tamamı boklu bir değnekti ama başka da bir seçenek yoktu. Nihayetinde benim düşünmek zorunda olduğum bir Avrupa turum vardı. Dağ geçitleri vardı, yemyeşil ovalar vardı, Fransız şarapları, Alman biraları vardı, yapılacak binlerce kilometre vardı ve bunları yapabilmek için olabildiğince hızlı bir şekilde dönmeli ve iyileşme sürecine başlamalıydım. Acı, bisiklet işinin temeli, hamuru, hamura katılmış mayası belki ama olay burada kendine işkence halini alıyordu. Acı çekmek özgürlükse, koyayım öyle özgürlüğe abi sdfaslds

[​IMG]

Velhasıl, Kuşadası sınırlarına kadar bir şekilde ulaştık. Oldukça zorlu yokuşları bir sprinter hızında aştık, inişlerde bir Nibali kadar ataktık. Kuşadası tabelasını gördüğümde içimde buruk bir mutluluk oluştu. Otogara giderken yol kenarında lokma dağıtan bir araç görünce hemen durup lokmaları da kan gelsin, can gelsin diyerek yuvarladık. Küçük yerlerdeki bu adetleri çok seviyorum. Yoldan geçen herkes durup lokmasını yiyip, hayır duasını edip devam ediyor yoluna. Bu tür adetler bizim toplumumuzun dinamiklerini oluşturuyor. Aslında kim olduğumuzu, nasıl insanlar olduğumuzu hatırlatıyor bize. İçimize sokulan siyasetin, ayrımcılığın, kutuplaşmanın ötesinde, insan olduğumuz zaman, ne kadar birbirimizin aynısı olduğunu görmemizi sağlıyor.

Neyse!

Lokmaları son yolculuklarına uğurladıktan sonra biraz daha devam edip otogara ulaştık. Otogarda her zamanki gibi Kamil Koç seyehatin sayın yolcuları olmak için harekete geçtik. Bankoya ulaştığımızda Osman abinin de fikrini değiştirip bizimle döneceğini öğrenince üç bisikletli olarak şansımızı denedik. Kamil Koç iki bisiklete kadar taşımak için sorun çıkarmıyordu ama üç bisiklet biraz sorun olabilirdi. Neyseki Kamil Koç görevlisi arkadaş da bisikletçi çıktı ve bizim için gelen otobüsün şoförüyle konuşarak mevzuyu sorunsuz halletmemizi sağladı. Kendisine de buradan bir selam, bin teşekkür!

[​IMG]
“aga ben ne bok yedim”

[​IMG]
“aga biz ne bok yedik”

Otobüse yerleştik ve uyuklama, müzik, düşünme, dinlenme ekseninde rahat bir yolculukla İstanbul’a ulaştık.

Çok güzel yerlerden geçtiğimiz, çok güzel bir tur oldu. En uzun tur deneyimim olması nedeniyle bazı sorunlar ve aksaklıklar yaşadım ama Osman abi ve Serhat abi bu yolların tozunu çok fazla yuttuklarından her konuda tecrübeleriyle bana yardımcı oldular. İlacından tut, enerji verici yiyeceklerine, alet çantasından, ufak tüyolara kadar bir çok konuda bana yapacağım Avrupa turunda çok önemli fikirler vermiş oldular. Ağrılar sızılar bile çıkarılacak dersler oldu benim için. Sınırlarımı görmüş oldum. Eksiklerimi görmüş oldum. Ve ne mutlu ki, bu acemiliğimi beni her konuda destekleyen iki güzel insanla birlikte atmış oldum. Yol boyunca hep güldük, hep eğlendik, hep birbirimize takılarak çektiğimiz acıları asgari seviyelere çektik. Yardımları ve sabırları için kendilerine tekrar teşekkür ediyorum.

Altıncı günümüzde 85,1 kilometre bisiklet sürdük, toplam 764 metre tırmanış yaptık. 150 metre rakım gördük, ortalama hız 17, maksimum hız 78,8 olmak üzere (burada GPS sapıtmış muhtemelen, ben strava’nın yalancısıyım) toplamda 8 saat 36 dakika bisiklet üstünde kaldık.

İlk yorum yapan sen ol!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir